Kızıl Bayrak'tan...
Politik gündemler arasında Suriye süreci ve buna bağlı olarak yaşanan güncel gelişmeler bütün ağırlığıyla ilk sıradaki yerini koruyor. Zira Suriye'ye yönelik emperyalist müdahale ve savaş politikaları, giderek kızışan emperyalistler arası hegemonya kavgası ve bu temelde yapılan her yeni hamle Suriye sürecinin giderek bölgesel bir savaşa evrilmesinin nesnel-tarihsel zeminini döşüyor. Türk sermaye devletinin bu süreçte ABD adına üstlendiği aktif taşeronluk rolü, dolaysız olarak ve kaçınılmaz bir biçimde içerideki politik atmosfere de rengini veriyor. Zira Türk sermaye devletinin Suriye'ye dönük yükselttiği savaş çığırtkanlığı ve ABD güdümünde Suriye'de savaşan kukla ordulara verdiği destek kesintisiz bir şekilde sürüyor. Bunun kendisi Suriye üzerinde süren gerici emperyalist boğazlaşmanın aktif bir tarafı ve bileşeni olmak anlamına geliyor.
Bütün bu gelişmeler ışığında, bölgede tuttuğu kritik yer ve oynayacağı devrimci rol üzerinden Türkiye işçi sınıfının içeride sermaye iktidarına ve sömürü düzenine, bununla ilişki içerisinde dışarıda emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadeleye kazanılması, yakıcı ve enternasyonalist bir görev olarak önümüzde duruyor.
Geçtiğimiz haftalarda Batı Kürdistan üzerinden yaşanan gelişmeler ve onun sermaye devleti üzerindeki sarsıcı etkileri de hala sürüyor. Kürt halkının Batı Kürdistan'da gerçekleştirdiği çıkış karşısında acze düşen sermaye devleti bu süreçle ilişki içerisinde gelişen “Şemdinli” direnişi karşısında yeni bir açmaz içerisine düşmüş durumda. Bu ikili gelişme, Kürt halkı ve hareketinin yeni bir düzeyde ortaya koyduğu direniş çizgisi sermaye devletinin hızla geleneksel “inkar ve imha” politikasına sarılmasına vesile oldu. Kürt halkını kırıntılara razı etme şansı kalmayan, son gelişmelerle “açılım” aldatmacaları suya düşen sermaye devleti gelinen yerde kirli savaş politikalarına hız vererek Kürt köylerini boşaltıyor, Kürdistan dağlarını bombalıyor ve gerillaya karşı misket bombaları vb. kirli savaş silahlarıyla kapsamlı bir imha savaşı yürütüyor.
Bu güncel gelişmeler Kürt halkı ile Türkiye işçi sınıfının birleşik-devrimci mücadelesini örgütlemenin hayati önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Zira bir taraftan Kürt halkına azgınca saldıran sermaye devleti öte taraftan işçi sınıfını milliyetçi-şoven politikalarla sersemletmeye ve Kürt halkına karşı düşmanlaştırmaya çalışıyor. Kürt halkı ile işçi sınıfının birleşik-devrimci mücadele ekseninde buluşması, aynı zamanda bölgede süren emperyalist boğazlaşmanın durdurulması açısından da ayrı bir önem taşıyor. Gelinen yerde emperyalist saldırganlık ve savaşı geri püskürtmek, Kürt halkı üzerinde yoğunlaşan imha ve inkar politikalarının önünü kesmek, emperyalistleri ve onlar adına bölgede taşeronluk yapanları yenilgiye uyratmak için bu iki önemli mücadele dinamiğinin ortak militan direnişini inşa etmek büyük bir önem taşıyor.
Dolayısıyla önümüzdeki günlerde başta sınıf devrimcileri olmak üzere, toplumun ileri kesimleri “işçilerin birliği halkların kardeşliği” temelinde ortak bir mücadele süreci geliştirmek için çabalarını yoğunlaştırmalıdırlar. |